Blogger’lık Ölmedi. Kalbimizde Yaşıyor.
Arama motorlarına bir şey girdiğinizde ilk çıkanlar, belli başlı birkaç forum veya haber siteleri olur. Derdiniz, ticaret veya ünlü olmaksa blog yazmak sizi zirveye taşımaz. Ancak yardımcı rol alabilir.
Bunun dışında; bir kaç makale yazayım, gezdiğim yerleri tanıtayım, birkaç foto ekleyeyim. Gibi kişisel ihtiyacı rahatlıkla görür.
Peki bunları sosyal medyada yapsak daha mantıklı değil mi ? Ulaşılabilirlik ve popülerlik için evet. Ancak yayınladığınız içerik ciddi bir kitleye hitap ediyorsa, bilimsel veya eleştirel yazılar yazmayı seviyorsanız, boşluğa düşersiniz. Sosyal medya önemli bir mecradır. Anında; haber, komik video, sohbet, firmalara kolay ulaşım ve bir çok avantajı vardır. Ama hızlı tüketilen, yukarı doğru sürekli kaydırılan bir ortamda sanatsal içeriğiniz uçar gider.
Blog, eskiden belli başlı sitelerden, ücretsiz açılan kişisel günlük görevi görüyordu. Şimdi biraz para yatırarak, adım-soyadım.com şeklinde veya farklı isimlerde alan adları alınıp, içerisine istediğinizi ekleyebildiğiniz bir platform. Bana göre kişisel blog, yazı ağırlıklı olmalı. Animasyonlu, “yanardönerli” siteler blog havasından uzak kalıyor.
Genellikle kar amacı gütmeyen ve kişisel birkaç paylaşım yapan birisi için, ücretsiz blog platformları iş görebilir. Ayda yılda bir yazı yazmak, iki içini dökmek için hiç masrafa gerek yok. Blog ölmedi, kitlesi değişti. Aslında şuan sosyal medyanın karmaşasından sıkılıp temiz içerik görmek isteyenlerin, en güzel sığınağıdır. Yanlış anlaşılmasın, profesyonel işlerde iyi paralar harcanıp, bir şeyler yapılıyor. Benim kast ettiğimi anladınız siz.
Görsel Kaynağı: https://pixabay.com/photos/home-office-laptop-notebook-startup-599475/