Kilit taşları ayaklarımızın altında sımsıkı dizilmişler. Görevleri düz bir zemin sağlayıp yürümemizi kolaylaştırmak. Kuşlar cıvıl cıvıl uçuyorlar. Ağaçlar hafif esen rüzgarla ince yapraklı dallarını savuruyor. Park etmiş cilalı arabalar asker gibi dizilmiş hız yapmayı bekliyorlar.
Herkes belli belirsiz bir düzen içinde yerini almış. Pekala. İnsan bu düzenin neresinde? Yada görevi nedir? Bunların bir önemi yok. Kendimize görev yüklemek veya altından kalkmanın zor olduğu işlerden sorumlu tutmak yersiz. Yaşamak asıl görevimiz olabilir. Hayatta kalmak ve ilerlemek. Bunu en iyi yapan tür insan. Binlerce yıl diğer türleri, doğayı kendimize esir ettik. Sanki biz olmazsak onlar olamazmış gibi. Çernobil nükleer faciasından sonra bölge insan girişine kapatılmıştı. Onlarca yıl sonra ilk görüntüler geldi. Ve insanlık gördü ki, biz olmasak da her şey yolunda. Ağaçlar ve bitki örtüsü gelişmiş, geyikler büyümüş. Radyoaktif sızıntıya rağmen doğa kendini korumuş. Biliyoruz ki orası açık olsaydı yüksek binalar, dumanlı fabrikalar ve gri hakim bir dünya olacaktı. Böyle düşünürsek kendimizi fazlalık gibi hissedebiliriz. Aslında dünya bize hizmet için var. İnce nokta onu iyi kullanmakta. Bir kamyona azami sınırı üzerinde yükleme yapılırsa olacaklar bellidir.
Peki! Biz Neden Böyleyiz?
Akıl almaz teknolojiler üreten, sanat şaheserleri yapan bir türün bunu fark etmemesi mümkün değil. Görmezden geliyoruz. Aldığımız borcu geri ödemediğimizde neler olacağını biliyoruz. Kestiğimiz ağacın yerine yenisini dikmediğimizde neler olacağını biliyoruz. Komşumuzu yüksek sesle rahatsız ettiğimizi biliyoruz. Her şeyin farkındayız. Yaptıklarımız, anında bize geri dönmeyebilir. Bir gün intikamını alacağını biliyoruz. Belki intikam gününden, bedel ödeme zamanından, kaçabiliriz diye düşünüyoruz. Günü kurtarıyoruz. Oldu, bitti. Yaşadım ve öldüm. Miras ne bıraktım? Bencillik.
Dünya veya evren az sayıda kötülüğün üstesinden gelebilir. Kendini tamir edebilir. Top yekün herkes aynı kötülüğü yaptığında ne olacak? “Bana değmez.” Hızla giden arabanın penceresinden, yediğim çikolatanın paketini fırlatıverdim. Geçip gittim. Kim bilir, bir daha ne zaman oradan geçerim. Senin önünde giden, senden önce oradan geçmiş birinin attığı çiviler sana değmez nasıl olsa. Düşünceler birbirini bulur. Aynı enerji birbirini neden iter? Denge sağlamak için. Pozitif iki kutup birbirini çekseydi ne olurdu? Aynı düşünceler, aynı yolda gider. İyilik veya kötülük kol kola girip kaosu başlatırdı. Doğa bize gösteriyor. Farklı olun ki, yaklaşabilin.
Biz özgürüz. Tercih elimizde. Dengeyi sağlamak bize bağlı. Öyle bir farkındayız ki olanların, gülüp geçiyoruz. Daha çok var diyoruz. Doğal saatimizi bilmiyoruz. Evet bir zaman dilimi kullanıyoruz. Altmış saniyenin bir dakika yaptığını, altmış dakikanın bir saat yaptığını. Evren bunu biliyor mu? Hayır. Onun kendi saati var. Bizimkine göre, biraz daha geniş aralıklara sahip saniyeleri var. Bize göre uzun zaman. Çalışıyor, akıp gidiyor. Kısa ömrümüze göre tasarladığımız zaman, dünyanın umurunda değil. Uzaklara bakın. Sonra geriye bakın. Zaman nasıl geçmiş. Olaylar nasıl akmış. Çiçekler nasıl büyümüş. Çok mu uzun geldi? Doğrudur. Bize göre öyle. Geçmiyor vakit. Bitmiyor ömür.
Görsel Kaynağı: https://pixabay.com/photos/clown-all-in-one-character-fun-458620/